Türk Ressamlar – İbrahim Çallı

İbrahim Çallı 13 Temmuz 1882′de Denizli’de doğmuş, 22 Mayıs 1960′ta İstanbul’da vefat etmiştir.

Rüştiyeyi doğum yeri olan Çal’da, Mülki İdadi’sini ise İzmir’de bitirdikten sonra, ailesi tarafından askeri okula girmek üzere İstanbul’a gönderildi. Ancak; o, çocukluğunun tutkusu olan resim çalışmalarına yönelerek, o dönemde konaklamak için kaldığı handa konaklayan ve resim dersi alan Vefa İdadisi öğrencilerinin arasına katılarak resim dersleri almaya başladı. Parasını çaldırıp maddi sıkıntı içine girince arzuhalcılık ve daha sonra adliyede kâtiplik gibi farklı işlerde çalıştı. Ermeni asıllı bir ressamla tanıştı ve ondan resim kursu aldı. Ressam Roben Efendi’den de resim dersleri alan Çallı, Şeker Ahmet Paşa’nın oğlu İzzet Bey’le tanıştı. İzzet Bey’in aracılığı ile Şeker Ahmet Paşa’nın önerisi üzerine 1906 yılında şimdiki adı Mimar Sinan Güzel Sanatlar Üniversitesi olan dönemin Sanayi-i Nefise Mektebi’ne girdi. Altı yıllık okulu üç yılda bitirdi.

İbrahim Çallı

İbrahim Çallı

İkinci Meşrutiyet’in ilanıyla Teşkilat-ı Esasiye Kanunu’nda yapılan değişikliklerle birlikte, toplumun tüm kesimlerinde hemen hemen her alanda siyasal, sanatsal ve düşünsel yönden haklar verilince; Ressam Ruhi’nin önerisiyle çoğunluğu Sanayi-i Nefise Mektebi mezunu Sami Yetik, Şevket Dağ, Hikmet Onat, Agah Bey, Mehmet Ruhi Arel, Ahmet Ziya Akbulut, Halil Paşa, Hüseyin Zekai Paşa, Nazmi Ziya Güran, Hüseyin Avni Lifij, Feyhaman Duran, Mehmet Ali Laga ve Müfide Kadri gibi genç ressamlardan oluşan ve Türk ressamlarının ilk örgütü olan Osmanlı Ressamlar Cemiyeti’nin üyesi oldu.
1910 yılında Maarif Vekaleti’nin açmış olduğu burs sınavını birinci olarak Çıplak Adam ve Harekat Ordusunun Muhafız Alayı’ndan Maksut Çavuş adlı çalışmalarıyla kazandı ve Fransa’ya gönderildi. 1910 ile 1914 yılları arası Paris’te Fernand Cormon’un atölyesinde öğrenimini sürdürdü.

Çallı'nın Paris'te eğitimi sırasında okuduğu okul ve çalıştığı atölyeye en yakın kahve. Çallı bütün gününü Rue Jacques-Collot sokağındaki bu kafede geçridiği için arkadaşları buraya "Çallı'nın Meyhanesi" adını takmışlardı

Çallı’nın Paris’te eğitimi sırasında okuduğu okul ve çalıştığı atölyeye en yakın kahve. Çallı bütün gününü Rue Jacques-Collot sokağındaki bu kafede geçridiği için arkadaşları buraya “Çallı’nın Meyhanesi” adını takmışlardı

Birinci Dünya Savaşı’nın başlamasıyla yurda döndü. Vallaury’nin yardımcısı olarak Sanayi-i Nefise Mektebi’ne atanan sanatçı, müttefik ülkelere Türk toplumunun değişen yüzünü sanat yoluyla aktarmak amacıyla gerçekleştirilen “Şişli Atölyesi” etkinlikleri kapsamında ürettiği çalışmarının Viyana ve İstanbul sergilerinin 1917 yılında altı eseriyle katıldığı İstanbul sergisinde “Sanayi-i Nefise Madalyası” kazandı. 1914 Kuşağı onun adıyla “Çallı kuşağı” olarak anıldı.

Veliaht Abdülmecid Efendi Şişli Atölyesi'nde Çallı ve diğer sanatçılarla birlikte. (Soldan sağa : Ali Sami Boyar, Ali Cemal Benim, Namık İsmail, Abdülmecid Efendi, Çallı İbrahim, Hikmet Onat, Sami Yetik, Ruhi Arel)

Veliaht Abdülmecid Efendi Şişli Atölyesi’nde Çallı ve diğer sanatçılarla birlikte. (Soldan sağa : Ali Sami Boyar, Ali Cemal Benim, Namık İsmail, Abdülmecid Efendi, Çallı İbrahim, Hikmet Onat, Sami Yetik, Ruhi Arel)

Galatasaray Sultanisi’nde ilk kez 1919 yılında başlayan ve beş yıl ardı ardına düzenlenen sergilerden 1919 yılının Temmuz ayının 24’üne rastlayan perşembe günü açılan resim sergisi, sanat tarihimizde önemli bir aşamanın örneğini oluşturmuştur. O yıldan önce açılmış bulunan sergiler bunun kadar yaygın bir şöhrete kavuşmamıştı, bunun kadar çok sanatçının çok sayıda eserini kapsamıyordu. Resim tarihimizde ilk defa bu sergi haklı bir yankı uyandırmıştı.

Galatasaray Sergisi, özellikle o günün basını aracılığıyla topluma yansıtılmıştır. Bu yüzden yoğun şekilde izlendi. Serginin önemi, o dönemin kalburüstü ressamlarının katılımıyla yapılmış olmasından kaynaklanıyordu. İlk defa bütün ressamların çok sayıda tabloları batı galerilerinde olduğu gibi düzenli bir biçimde sergilenmekteydi. Bu ressamlar arasında tek kadın sanatçı Nevzat Hanım’ın bulunması da ilgi çekiciydi. Dönemin önemli gazetecilerinden İstiklal, 25 Temmuz 1919 günlü 211. sayısında sergi hakkında İstanbul halkına geniş bilgi vermekteydi. Sergi, bundan öncekilerde pek rastlanmayan biçimde, değişik eleştirilerle haklı bir ilgi topladı. Başta o dönemde Veliaht (padişah adayı) olan, Ressam Abdülmecid Efendi ile dönemin edebiyatçılarından ve resim sanatı hakkında bilgileriyle tanınan Saffeti Ziya ile Asaf Muammer tarafından bilinçli bir ağırlıkta eleştirildi.

Abdülmecid Efendi, sergiyi gezdikten sonra kendi el yazısı ile Çallı İbrahim’in eserleri hakkında görüşlerini (bugünkü dile göre sadeleştirip özetlenmiş haliyle) şöyle dile getiriyordu:

“Çallı, sanatına hakim, sanatta doruğa ulaşmış bir ressamdır. Güçlü çizgisi, renkleri ile her ayrıntıda yeteneğini, değerini gösterebilen bir sanatçıdır.

Eserlerine gelince: İbrahim Bey’in eserleri olduğuna inanmak mümkün değildir. Acaba bu eserleri İbrahim Bey mecburen mi yaptı? Yoksa bir iki günde bir eser ortaya çıkarmak zorunda mıdır? Herhalde bu bizim için anlaşılması zor bir olay .

‘Adadaki İki Hemşire’yi alalım. Bu iki hemşirenin atölyede poz verdikleri anlaşılıyor. Adanın güzel havasından habersizler. Ada mavi, bunlar sarı. Acaba bu genç, güzel hanımlar çevrelerinden etkilenmemek mi istemişler? Bu hanımlar kalıplarına hakim olsalar bile tabiatın kanununu değiştirmeliler mi?

‘Zeybekler’ tablosuna gelince: Ressam hiç emek sarf etmeden yapmış. Gerçekte yeteneğine o kadar çok güvenmiş ki, biraz gayret göstermeye bile gerek görmemiş.

Sanılıyor ki, sanat ihmal edilmiş ve ressam başka emeller, başka meşguliyetler arkasından koşuyor. Sanılıyor ki, bu resimler yorgun zamanlarında aradan çıkıyor.

Ortada oynayan kız, sanki hareket etmeden oynuyor. Yanan kandil, en zayıf ümitler kadar bile yansıtılmıyor. Seyirci Efeler de aynı tarzda. Halbuki milletimizin Aydın’ın felaketleriyle üzgün bulunduğu şu sırada bu levha, daha elemli veya daha ateşli gösterilmeliydi.

Ama biraz şiddetli olan bu eleştirimiz, sanatkarımıza karşı hüsnüniyetimiz ve kendilerinden pek büyük eserler beklediğimiz anlamına alınmalıdır.”

Asaf Muammer Bey’in, İstiklal Gazetesi’nin 21 Ağustos 1919 tarihli sayısında yer alan eleştiri yazısının bir bölümü işgal altındaki İstanbul’da uygulanan sansüre takıldığından yayında yer alamadı. Yayında yer alan eleştirilerde ressamlarımızın tümünün eserlerinde kompozisyon hatalarına değinildi. İçlerinde manzarada tek beğenilen ressam Hikmet Bey’di. Portrede, Çallı ve Feyhaman önde geliyordu. Bu sanatçıların eserlerine yüzer lira değer biçilmesine rağmen, insafsız alıcıların, bunları ellişer liraya kapattıklarına da değinilmekteydi.

Galatasaray Sergisi’nin geniş şekilde ve tablolardan örnekler verilerek yayınlanan bir eleştirisi o dönemin sanat ağırlıklı bir dergisi olan İnci’nin 1 Eylül 1919 tarihli sekizinci sayısında yer aldı. Bu tanıtma yazısı içerisinde kullanılan dört tablodan ikisi Çallı İbrahim’e, biri Feyhaman’a, biri Namık İsmail’e aitti. Sergide Çallı İbrahim’in “Zeybek Oyunları” ile “Sürme Çeken Kadın”ı en beğenilen tablolardandı.

Çallı’nın, iyi sanatçı olmanın yanı sıra iyi bir öğretmen olduğunu da yetiştirdiği öğrencilerden anlamak olasıdır. Şeref Akdik, Refik Epikman, Saim Özeren, Elif Naci, Mahmut Cuda, Muhittin Sebati, Ali Avni Çelebi, Zeki Kocamemi ve Bedri Rahmi Eyüpoğlu yetiştirdiği öğrenciler arasında gösterilebilir.

İbrahim Çallı

İbrahim Çallı

1947 yılında emekli olan ve 22 Mayıs 1960 yılında mide kanaması sonucu İstanbul’da yaşamını yitiren Çallı’yla Son Buluşmayı Hasan Âli Yücel, ölümünden sekiz gün sonra ; 30 Mayıs 1960’ta kaleme aldığı “Dostum Çallı” yazısında, şöyle anlatıyor: “O’nu son defa Taksim civarında görmüştüm. O şakacı Çallı, benimle uzun bir seyahate çıkacakmış gibi içli içli konuştu. Sesi, kederli bir inilti kadar ihtiyar ve bitkin, titriyordu. Ayrılırken öpüştük, aksi yönlere yürüdük. Garip iç dürtüsüyle arkama döndüm, ne göreyim, o da bana bakıyordu. Birbirimizi bir kere daha selamladık” şeklinde anlatmıştı.

“Zeybekler”

Atatürk’ün “Biz ekmek bulamıyorduk. Bu atlar nasıl böyle semirmiş” dediği Zeybekler adlı tablosu yeniden sergilemeye açılan Ankara Devlet Resim ve Heykel Müzesi İbrahim Çallı Salonu’nda 1914 kuşağı sanatçılarının resimleri yer alıyor. İbrahim Çallı’nın Zeybekler tablosu’nun özel bir öyküsü bulunmaktadır. Aynı zamanda Osman Hamdi’nin asistanı da olan Çallı, Atatürk’ün isteği üzerine Etnoğrafya Müzesi’nde bir sergi açar. Bu sergide de yer alan “Zeybekler” tablosunu gören Atatürk, Çallı’ya döner ve “Biz Kurtuluş Savaşı’nda yemeye ekmek bulamıyorduk, senin resmindeki atlar nasıl semirmiş böyle?” diye sorar. Usta ressam malzemelerini alır ve tablosundaki atı bir deri bir kemik hale getirir.

Çalışma üslubu

Yrd. Doç. Dr. Özand Gönülal, İbrahim Çallı’nın resimlerini, genel olarak “manzara, natürmort, nü, ve portreler olmak üzere gruplandırmak mümkündür” diyor; ve devamla: “Manzara” resimlerine baktığımızda panoramik doğa görüntülerinin yanı sıra şehir kesitlerini ve “Balıkçılar” resminde olduğu gibi, doğa içinde günlük yaşam öykülerini bulmak mümkündür.”
“Adalardan” adlı resminde olduğu gibi panoramik anlayışa sahip olmasına karşın komposizyonu oluşturan biçimlerin daha belirgin vurgulanmasını sağlamıştır. Şehir kesitlerini yansıttığı resimlerinde, belgesel niteliğinde bir yaklaşım sergilenmiştir. “Bursa Türbeleri” adlı resim bu yaklaşımın önemli bir örneğini oluşturmaktadır.”
“Balıkçılar” adlı çalışmasında, resim yüzeyine tamamen hakim olan kayık ve içinde bulunduğu denizin ilişkisi, bir görüntü oluşturmaktan çıkmış, yaşamdan alınmış bir zaman diliminin dinamik karakterini belirgin bir şekilde yansıtmaktadır. Buna karşın kayıktaki figürlerin sahip olduğu biçim statik bir yapıyı yansıtmasına karşın, lekesel değerler sayesinde hareketin varlığını sergilemektedir. Fırça vuruş biçimi ve farklı renk lekeleriyle kayığın içinde bulunduğu denize çırpıntılı bir karakter katarak izleyicinin derinliklerinde bir heyecan oluşmasını sağlamıştır. Resim yüzeyinde kullandığı renk skalası içerisinde yer alan çarpıcı renkleri, kayığın üzerinde topluyor olması, dikkati insan varlığının gün içerisinde yaşadığı zorlu bir yaşam kesitine çekmeye çalıştığı izlenimi yaratmaktadır.”

İbrahim Çallı

İbrahim Çallı

İbrahim Çallı, Manolyalar

“Natürmort”, İbrahim Çallı’nın yaratı süreci içerisinde farklı bir yere sahiptir. Bu resimlerinde kullandığı ışık ve bununla belirginleşen lekesel değerler ile renk skalası yaşam derinliğine kökleri uzanan bir tutkunun varlığına işaret etmektedir. Bu eserlerinde ölü bir doğa resmetmesine karşılık, kompozisyon düzeni ve fırça vuruşlarıyla yaşama ilişkin bir dinamiği yakalamak mümkündür.”

“Ay Çiçekleri” adlı resmi ile, Van gogh’un “Ay çiçekleri” arasında bir ilişki kurulmaya çalışılsa da İbrahim Çallı ruhsal bir çöküntünün değil, yaşam serüveninin dışa vurumunu gerçekleştirmiştir. Özellikle komposizyonun solunda yer alan ayçiçeğinin üzerine düşen gün ışığı ve gerilmiş taç yaprakları, ölümün suskunluğunu değil yaşamın heyecanını betimlemektedir.

İbrahim Çallı’nın portreleri diğer resimlerine oranla biçim kaygısını daha fazla taşıdığı çalışmalarıdır. Ancak bu çalışmalar arasında da portresini yaptığı kişiye göre değişerek kullanılan resimsel dile ait ifadeyi görmek mümkündür. Örneğin: Celal Bayar’ın portresinde kişisel kimliğin yansıtılmasının dışında, giyinişi ve genel duruşuyla devlet adamı ciddiyetini yansıtacak biçimsel kuralcılık uygulanmışken, Neyzen portresinde izlenimciliğe ilişkin lekesel değerler ve fırça vuruşları daha serbest gerçekleştirilmiştir.

İbrahim Çallı’nın çıplak kadın resimlerinde, figür mekân ilişkisi ön plana çıkmaktadır. Her ne kadar figür ön planda olsa da mekân içerisindeki diğer unsurlarda aynı etki ile izleyicinin karşısına çıkmaktadır. Bu resimlerde yer alan kadın figürlerinde zaman zaman duygusal boyutun yansımasını vücut biçimlerinde görmek mümkündür.

Sonuç olarak 1914 kuşağı ressamları arasında bu gruba adını verecek kadar ön plana çıkan İbrahim Çallı, Türkiye Cumhuriyeti’nin resim alanında batı anlayışına yönelik bir sürece girmesinde önemli itici güçlerden birisi olmuştur. Çalışmalarının tümünde gözlemlenen izlenimci anlayış, Avrupa’nın resim uygulamalarında görülen izlenimcilik akımının kurallarını sıkı sıkıya uygulamaktan çok, kendine özgü bir karakter sergileşmiştir. Bu karakter Çallı’nın komposizyonu oluşturan unsurların seçiminde ve resimsel dili oluşturmasındaki tavrı ile ortaya çıkmaktadır.

Eserlerinden Bazıları

Devlet Resim ve Heykel Sergileri’ne aralıklı, ancak; Galatasaray Sergileri’ne düzenli katılan Çallı’nın bazı eserleri şöyle sıralanabilir:
Defli Kadın
Zeybekler
Arzuhalci
Mevleviler
Boğaziçinden Peyzaj
Balıkçı
Gül Koklayan Kadın
Bir Balo Gecesi
Hatay’ın Anavatana Hasreti
Adada Sabah Gezintisine Çıkan Kadınlar
Moda Deniz Hamamı
Tefli Kadın
Dolmabahçe Sarayı’ndan
Balıkçılar
Manolyalar
Çayır ve Evler
Sandalyede oturan çıplak kadın
Çıplak Yatan Kadın
Türk Topçuları
Atatürk Portresi
İsmet İnönü
Yıldız Parkından Boğaza bakış
Göksu Deresi
II. Selim Türbesi

Osman Hamdi Bey
Heykeltraş İhsan Bey’in profil Portresi
Dikiş Diken Kadın
Bahçede Kadın
Erkek Portresi
Yeşil Elbiseli Kadın “Bayan Vicdan Moralı’nın Portresi
Kadın Portresi
Şair Yahya Kemal’in Portresi
Demiryolu ve Köylüler
Uzanmış Nü
Portre (Çallı’nın kızı Belma)

 

Bir Cevap Yazın

E-posta hesabınız yayımlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir